https://www.turkiye.gov.tr https://www.facebook.com/Tekirdağ Fotoğrafları https://twitter.com/tekirdagsehri/ https://plus.google.com/+TEK%C4%B0RDA%C4%9E%C5%9EEHR%C4%B0 http://tekirdagsehri.wordpress.com/ http://www.flickr.com/tekirdagresimleri http://www.youtube.com/tekirdagsehri http://www.belgeselizle.com/

EVLİYA ÇELEBİ VE TEKİRDAĞ



EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ

CİHAN BAĞI YANİ CENNET BAHÇESİ GÜZEL ŞEHİR TEKİRDAĞI
Rum tarihçilerinin yazdıklarına göre İstanbul tekfurlarının bağlıkları bir şehir imiş. Tekfur kral her mevsim gemilere binip bu gönüllere ferahlık veren bağlıklara gelip,bir müddet istirahat edermiş. Bağ ve bahçelerinde fasıllar edip buradan tekrar İstanbul'a yani Bozant'a gidermiş. Bir iki kere Emeviler, Şam  Trablusu, Sayda, Beyrut, Akka, Filistin ve Yafa iskelelerinden binlerce parça gemiye arap askerleri doldurup , uygun mevsim günlerinde İstanbul'un fethine geldiklerinde önce bu Tekirdağ kalesini fethedip, donanmayı limanına koyup, sonra İstanbul'un yarısını ve Galata'sını iki kere bu şekilde fethetmişlerdir. Ama Tekirdağ'ını fethederek gitmişlerdir. Sonra 752 veya 759 (1351) tarihinde Orhan Gazi zamanında Kara Koca, Kara Foça ve Kara Mürsel adlarında yetmiş aded erlerin yardımı ile Gazi Süleyman Paşa eliyle fethedilmiştir. Adet olduğu üzere evvelkiler gibi buranın  kalesinide yerle bir etmişlerdir. Böylece buraları ellerine geçirmiş olduklarından Silivri'den ve İstanbul'dan bir kafirin dışarı çıkması mümkün olamamıştır. Hemen her zaman baskınlar yapıp, avlar avlanıp yine Tekirdağ'ına girerlermiş. Bu Tekirdağ'ın ilk fethi bu şekilde olmuştur.

Halen Süleyman Han Kanunu üzere Rumeli eyaletinde topçeken Yörük beylerinin taht merkezidir.Beyinin Padişah tarafından hassı 600.000 akçedir. Yüzelli akçe payesiyle kazadır.Saadetli Padişahımız Hekimbaşılarının arpalığıdır. Şeyhüislamı, Nakibüleşrafı, Kaymakamı, Padişah tarafından Gümrük Emini oturup, yetmiş yük akçe ile iltizam emanettir. Bacdarları,debdeban simsarları, muhtesibi, Haraç Ağası, Şehir Subaşısı, Şehir Kethüdası-Kaban Emini vardır. Ama kalesi yoktur. Deniz kenarında büyük bir limanı olup, Mısır'ın Akdeniz ve Karadeniz'in iskelesidir.Bütün liman şehirlerinin kalyonlarıyla getirilen mallar iki günde Edirne şehrine varır Edirne'ye gayet yakın limandır. Şehriin toprakları Rum (Marmara) denizinin kenarında tamamen bağ ve bağçeli , gülistanlık bayırlar eteğinde, güneyden kuzeye uzunlamasına olup, şehir halen dahi imar olmakta ve gelişmektedir. Saraylarından en güzeli Hamamcı Paşa sarayı, Mazhar Mustafa Ağa sarayı, Yeniçeri Serdarı sarayı, Kethüda yeri ve Çeribaşısı saraylarıdır. Camilerinden çarşı içindeki cemaati çok Rüstem Paşa camii başta gelir. Yüksek sanat eseri şirin bir minaresi vardır. Camiin kıble kapısı üzerinde şu tarih yazılıdır:

Rüstem Düstur-ı a'zam Hak rızasın kasd idüb
Bu makamı eyledi manendi gülzar-ı na'im
Safha-i maha Utarid yazdı bu tarihini
Ecrini aden eylesün bu cami'in lütf-ı kadim.


Diğer bir meşhur cami de yeni yapılmış olan Defterdar ağası Salih ağa camiidir. Ayrıca cami olmağa müsait mescidleri bulunur.Medreselerinden üç yerde Hadis ilmi okunan medresesi mevcuttur.Müslim veCami-i Sagir kitapları okunur. Alim müderrisleri olur. Fakat özel olarak kubbeli, kagir yapı medresesi yoktur.En meşhuru Rüstem Paşa Camii müderrisidir.Üç yerde Tecvid ilmi okunur. Büyük hocaları vardır.ama vücühat (Kur'an'ın okunuşundaki farklar) okur yetenekli öğrencileri yoktur.Sadece Hafsa kıraatı üzere okuyan güzel hafızları vardır.Kırkiki yerde sıbyan mektebi vardır.Tekkelerinde tarikat ehli beş vakit zikir işi ile meşgul olan, halktan uzaklaşmış, fukara dervişleri bulunur.Şehrin diğer imaretlerinden hamamları,kara ve deniz bütün tüccarların kaldığı Rüstem Paşa Hanı, Misafirhanesi, yirmibir adet sanat ehli bekar odaları vardır ki her sınıfta ait ayrı kapıcıları ve ayrı odacıbaşılarıolup akşamları kefilleri olan kimseleri bırakıp kapıları kapatırlar.İçeride bulunan sanatçılar yaptıkları sanat eserlerini pazarlara götürüp satarlar. Şehirde tam kırkyedi aded Cennet şarabı misali çeşmeleri olup bunlardan Rüstem Paşa çeşmeleri sabah ve akşam devamlı akmaktadırlar. Üstü tamamen kap örtülü, gölgelikli,dükkanları ve çarşıları var ki bunlarda her çeşit sanat ehli mutlaka bulunmaktadır. Saraçhanesi,Gazazhanesi ve Bezzazhanesi hepsinden düzenlidir. Aşağı çarşısı sanki Mısır çarşısıdır.Mısır'ın bütün malları burada bulunur.
Mahalleleri arasında beziryağı işleri çoktur.Bütün cami, han ve diğer binaları büyük yapılardır. Ama Gümrükhanesi,Yağ kapanı,Un kapanı ve Harir(ipek) kapanı binaları hepsinden büyük ve düzenlidirler.Şehirde iskele başında ve şehir içinde üçyüz aded mahzen vardır, Edirne ve İstanbul'a gidecek çeşitli erzak ve mallarla doludurlar.İstanbul'daki Unkapanı navluncularının birer ortakları ve birer, ikişer mahzenleri de burada bulunur. Şehrin üç yerinde aş imaretleri var ki aylarca ve yıllarca gelen giden fakir, zengin,genç,ihtiyar bütün herkese nimetleri boldur.Rüstem Paşa imareti hepsinden üstündür. Şehrin havası o kadar ılıman ki seher vaktinde hafif sabah rüzgarı esip, insnlar canlılık ve rahatlık bulurlar.Ama güney taraftan lodos rüzgarı estikçe halkı gevşeyip,çoğu hareket etmezler. Yedi aded kefere kiliseleri olup, Ermeni keferelerinin kiliseleri daha mamur ve zengindirler. Rum kiliseleri azdır. Bu şehirde İstanbul şehri gibi dördüncü iklimin yarısında bulunur.Şehrin kuruluş zamanı Terazi burcuna raslar.Onun için halkı ölçülü hareket edip, zevk ve sefaya düşkündürler.Sicillerde kayıtlı olduğu üzere burada yetişen ürünlerinden deve dişi buğdayı Şam Havranı'nda dahi olmaz. İrem bağlarında, her çeşit sulu meyveleri yetişip,bunlardan ayvası, armudu, kırmızı vişnesi yeryüzünde bulunmaz. Üçü ve dördü bir esedi kuruş karşılığına denk gayet hoş vişnesi olur. Yiyeceklerinden beyaz ekmeği sanki Sapanca'nın ekmeğidir.Gerdan ile pişmiş keşkeği de pek meşhurdur.


Hakkında _ Seyyidü't-ta'ami'l-harisetü_  (harise-keşkek,yiyeceklerin başı keşkektir) diye hadis-i şerifi vardır.Ayrıca bademli baklavası, karanfilli hoşafı, vişne hoşafı, bal şerbeti, hardaliye şerbeti,yedi günlük taze sıkılmış üzüm şırası cihanda yoktur.Sarhoşluk vermez,vücuda bir rahatlık getirir şıradır.
Bu şehrin Muhtesib ve Bacdarlarının anlattıklarına göre şehrin ensesindeki dağlar baştanbaşa yirmibirbin aded bağlık olup her biri İrem bağından nişan verir,hazineye ondabir ve dönüm hakkı vergileri verilen bağlardır.Herbir bağın mutlaka bir kasrı bulunmaktadır. Şehrin etrafında onbir yerde mesire yerleri vardır ki buralarda safalar edilir.Hamamcı Paşa bağı hepsinden güzeli ve beğenilenidir.Şehir halkı hemen herişi yapmaktadırlar.Ama saraç işleri seccade ve döşeme yan keçeleri ile kilim dokuyanlar çoğunluktadırlar.Halkın çoğu avam sınıfından olup,Yeniçeri taifesi olarak geçinirler.Navluncu tüccarlarıda çoktur.Bunlardan meydancı Türkleri gayet zengin pazarcıdırlar. Bir kısım halkı sanat ehli ve bir kısmıda bağcıdırlar.Bu şehirde ve etraf köylerde yağmur yağmadığı veya büyük veba salgını olduğu, yahut zelzele gibi afetler olduğu zamanlarda vilayet halkı hemen musalla yerine çıkıp sabah namazından sonra dua ve senalar ederler.Şehrin havasının ve suyunun güzelliğinden yaz ve kış yeşil sebzelerinden nanesi,maydanozu,kerevizi,soğanı,sarımsağı,pırasası ve salatası hiç eksik olmaz.Atlar için de çayırı son derece yararlıdır. şehrin suları kuzey tarafındaki dağların bağları içinden geçmişteki hayır sahipleri tarafından getirtilmiştir.Bütün imaretlere dağıtılmaktadır.Rüstem Paşa merhumun suyu hepsinden üstünü ve meşhurudur. Şehrin içinde ve dışında yedi yerde taş yapı sanat eseri köprüler vardır.Ama öyle büyük köprüler değildirler. Havasının güzelliğinden erkekleri uzun ömürlü olurlar.İhtiyar hallerinde dahi at kuşanıp, kılıç kuşanıp avcılığa giderler.Taze yiğitleri zinde ve cesurdurlar. Yüzleri sanki Bedir nuruna sahiptirler. Kızları temiz, pak cemal sahibi olup, konuşmalarıdüzgün,dişleri inci gibi,endamlı,giysileri ilgi çekici, hal ve hareketleri nazik güzellerdir.

Şehrin ileri gelenlerinden evinde misafir olduğumuz Hamamcı Paşa, büyük hanedan sahibi, yaşlı bir zattır. Yeniçeri Ocağında Beyzadelerki bir kardeşi Sadrazamın yanında Mazhar Mustafa Ağa'dır. Tabiblerinden bilgili kimseleri çoktur. Cerrahları meşhurdur. Salih kimselerinden hal sahibi, halktan uzak kalmış nice adamları vardır.Bunlardan şeyh efendi, kendi bağının mahsülü ile geçinip,el değirmeni çekip, arpa ekmeği yiyerek daima oruçlu olarak bulunur. Nice ilim sahibi çelebilerişiire meraklıdırlar. Bunlardan Na'ti Çelebi kaside sahibi,sade dilli bir çelebidir.Ama gayet gaddar ve zalim hiciv söyler. Hiciv yaptığı zaman sonderece dokundurucudur. Bundan başka leventler içinde  de güçlü şairleri bulunur. Ermiş, keramet sahibi ve mezublardan ...Dede, (kandiye fetholdu...) diyerek Kandiye kalesinin fethini halka müjdeliyerek gezermiş.


Şehrin evlerinin çoğunda tatlı sulu kuyuları vardır. Bütün evler bu kuyu sularından faydalanırlar.Hatta şehrin suya ihtiyacı yoktur. Ama imaristanları çok olduğundan bu kuyulara ihtiyaç duyulmaktadır. Şehrin ileri gelenlerinden ve Şehir Kethüdasından öğrendiğimize göre şehrin içinde yüzkırkyedi aded saray ve evlerin özel hamamları bulunmaktadır. Şehir halkı ırz sahibi kimseler olduğundan bu kadar ev hamamının olduğu doğrudur. Çünkü dışarı hamamlara gitmezler.
Belde halkı çeşitli diyarlardan gelmiş olduğundan çeşitli topluluklardan oluşmuştur. Ama yerli halkı eskidenberi Yörük kavmindendirler. Onun için açık ve seçik Türkçe konuşurlar. Şehrin ayan ve ileri gelenleri çoğunlukla samur post ve kürkleri giyerler. Ayrıca ipekli kumaşlar giyip sarıklar sararlar. Orta halli olanlar levendora çukası,renkli boğasi kapamalar, sade sarıklar ve kırmızı çakşırlar giyip gezerler. Erkeklerinin çoğunlula ismleri Eli Beşe, Salih Beşe, Dursunoğlu, Virık Veli, Kuloğlu, İreceb Beşe, Deli Nasıf, Karamanlıoğlu ve bunlara benzer isimlerdir. Kadınları örtülü olup,giysileri altın yaldızlı ve mücevherlerle donatılmış kabalar, diba,şib ve zurbaf kumaşlardandır. Ama gördüğümüz hatunları çuka ferace ve yassı başlı giymiş olarak gezerlerdi. Kadınlarının isimleri ise Saliha,Saime, Raziye, Merdiye, Çiğdem, Fahiri, İmhan Cangülü, Meryem Kadın, Hayime Kadın ve buna benzer isimlerdir. Kölelerinin isimleri ise Sipareş, Boran, Sinan, Ferhad, Perviz, Kademli, Zülfikar, Uğurlu, Mübbeşir, Lenan, Canbaş, Mürze, Abdal Hayve Tezgeldi gibi isimlerdir. Cariyelerinin çoğu beyaz aba ve ferace giyip,yası başlı olarak gezerker. İsimleri Hundi,Döndü,Cenare, Tabende, Üftade, Rabise,Canfeda, Selviboy ve Selvinaz gibi isimlerdir.
Tekirdağı şehrinin tamalayıcı eserleri: Acaip bir yerdir ki, ben alem gezgini Evliya,İstanbul gibi büyük bir şehrin bir mahallesinden olduğum halde bu kadar zamandanberi böyle mamur ve şirin bir şehri görmemiş olayım! Vilayet halkının anlattıklarına göre şehrin  imarı ilk defa Girid seferine çıkıldığı zaman başlamış. Güvenilir ve uygun bir vilayet olduğundan Anadolu'dan Tokat, Sivas, Kayseri, Karaman, Keferyab (Kütahya olarabilir) ve Ermenak şehirlerinden yirmibin insan göçüp bu diyara gelip yerleştiklerinden şehrimiz imar olmuş ve gelişmiştir derler. Hakikaten Karaman ve Mudan sarı (belki Mudanya olabilir) Türkleri hepsi navluncu olup, buğday satıp kazanç sağlarlar. Onbinden fazla da Ermeni halkı vardır diye söylerler. Doğru sözdür zira şehrin kuzeyi ve batısı ensesindeki dağları ve bağları Ferhat gibi delerek kefere mahalleri kurmuşlardır.
Bu Tekirdağı şehrini de gezip, görüp, seyredip, bütün dostlar ile vedalaşıp ayrıdık Kuzey doğu yönüne doğru mamur ve şenlikli köyleri deniz kenarında seyrederek ilerledik.
(Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme’sinin sekizinci cildinde Batı Trakya üzerinden Mora yarımadasına geçip Girit seferi için asker toplar, ardından Girit’e geçer. Girit’te 3 sene kaldıktan sonra Arnavutluk’a geçer, oradan Balkanlardan Tekirdağ’a gelir).


EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
ÇORLU
Eski Çorlu kalesinin vasıfları : Yapıcısı Yanko bin Madyandır derler. İlk fatihi 730 tarihinde Edirne fatihi Hüdavendigar Gazidir. Kalesini yerle beraber yıkıp gitmişsede kendileri Kosova'da şehid olduktan sonra küffar yeniden tamir edip eline geçirmiş: Sonra Yıldırım Beyazid Han fethederek bütün kapı ve duvarlarını yıkmıştır. Hala bina eserleri Çorlu şehrinin kuzeyinde görünür. Sonra Fatih Sultan Mehmed Han fethetmiştir. Edirne hakimi hükmünde yüzelli akçalık şerif kazasıdır. Nahiyesi otuz pare köyden mürekkeptir. Kethüda-yeri, yeniçeri serdarı, muhtesibi, yeniçerikulluğu, yasakcıları vardır. Sefer-i hümayun oldukta her memleket halkına birgüna oran? derler. Bu Çorlu'ya da oran olanı bey diye çağırırlar.cümle üçbin kadar kiremit örtülü altlı üstlü kargir evleri vardır.Onbeş mahalle Müslim ve onbeş mahalle kefere addolunur.İslam mahalleleri:  Arabaıbaşı mahallesi, Müslihüddin efendi mahallesi, Keçeci-zade mahallesi, Abbas-zade mahallesi, Karaca-Ahmed Sultan mahallesi, Burhan-zade mahallesi, Hisar mahallesi, Elhac Gani mahallesi, Mustafa efendi mahallesi, Odunpazarı mahallesi, meşhurları bunlardır. Her mahallede bir mescid vardır, ama üç yerde Cuma namazı kılınır.Cemaati çok olan camileri vardır. (Arabacıbaşı mahallesi camii) kiremitlidir. (Eski camii) kurşunsuzdur.İmareti vardır. (İmaret camii) Sultan Süleyman Hanındır. Yüksek kubbeli, süslü avlulu, kıble kapısı tarafında yan sofalı, bir minareli aydınlık bir camiidir. Kıble kapısı üzerinde yazılı bulunan tarih şudur.
Şeh Süleyman-ı sahibül hayrat
Hatif-i gayb güft tariheş
Kıldı bu camii şerifi bina
Kad büniye ma'beden lihubbi Huda (Sene928)

Bu cami kapısından içeri girerken sol tarafta duvara celi hatt ile yazılmış tamir tarihidir:

Dua edip Esiri didi tarih
Şükür vehabe cami oldu mamur (Sene1006)

Çarşı içinde (Ebülfeth camii) kiremitlidir. Oniki adet darüttedrisi vardır.


Ama İmaret camii yakınında Süleyman Hanın (Kurşunlu medrese) si mamurdur. Talebesi, dersiamları vakıftan oda ücreti, et, mum paralarını ve diğermuayyen ücretlerini devamlı olarak alırlar. Yirmi adet ebced okuyan talebe mektebi vardır. İki imareti olup bütün misafirlerine günde iki defa yemeği boldur. Çeşmeleri çoktur.Yaylak yerde olmakla bütün hükümdarlar bu şehri sulamak vehalkın suzluğunu gidermede aciz olarak sonunda hesabsız para sarfedip şehir içinekuyu gibi sarnıçları kazmışlardır.Onlardan at dolaplarıyla azar azar sular çekilip çeşmelere dağıtıtılır.
Meşhur çeşmeleri: Evvela çeşme-i kadim Süleyman Han tarihi şudur:

Şeh Süleyman sahibül hayrat
Malikülbahr ve padişahı ber
Hak teala behişte ide kabul
Geldi tarihi (Ecrühül Kevser) (Sene925)

(Daye Kadın çeşmesi) üç adet akarsudan ibarettir. (Kürd Sefer Ağa çeşmesi),(İmaret çeşmesi),kefere mahallesindeki (Acı çeşme) ve imaret hanı yakınında Dördüncü Murad'ın ruznamecisi (İbrahim efendi) çeşmesi), çarşıiçinde kul kethüdası (Süleyman Ağa çeşmesi) vesaire...
Tekkeleri: (Abdi Halife tekkesi), ( Karaca-Ahmed Sultantekkesi), (Davud Dede tekkesi), bunlar meşhur ehli tevhid yerleridir.180 adet büyük hanı vardır. Çünkü halkın geçtiği yer olup haftada iki kere büyük pazarı olup adam deryası kesilir. Hanları kamilen mamurdur.Dört hanı serapa kurşunludur. Çarşı başında (Ahmed Efendi hanı), (Takkeci-zade hanı), (Hızır Ağa yolunda (Oda-başı hanı), (Yumurcak-zade hanı), (Akça Koyluk-oğlu hanı), (Davud-zade hanı), (Hidayetullah Çelebi hanı), (Katır Nalbandı Mustafa Beşe hanı), (Kızılbaş-zade hanı), ( Hüsam Dede hanı) meşhur mihman saraylarıdır.İki hamamı vardır. Birinci (Daye Hatun hamamı) binası, havası latifve çiftedir. Ama suyu çorktır. (İmaret hamamı) Süleyman Hanındır. Bu da çiftedir. Bundan başka yirmialtı kadar hanedan ev hamamı vardır. Ayanından Şemsi-zade Çelebi, Alimi-zade efendiler, Gayri efendi, Bali efendi, Serdar Ali Beşe, Arabacı-zadeler meşhurlarıdır. Altıyüz dükkanı dükkanı vardır.Bedesteni yok, sanat ehli mevcut olup birçokları hanlarda olduklarından ekser hanı birer bedesten kesilmiştir. Bütün kıymetli eşya mevcuttur. Ama çarşısının güzel kısmı bir büyük caddenin yanına düşüp üzerleri örtülü, umumi yolları beyaz taşlarla döşenmiştir.Bakkalar çarşısı bir semtedüşmüş,elhasıl sınıf sınıf çarşıları ayrılmış olduğundan birbirlerine rağmen çarşıyı mamur ederler.Havası gayet latiftir. Bağları varsa da üzümü iyi değidir. Peyniri Rum, Arab ve Acemde meşhurdur. Hatta Çorlu peyniri, dil peyniri, kaşkaval peyniri ne Kemah katık peynirine benzer, ne de Midilli peynirine, ne de Şam karişesine...Padişahlar ve bütün diyarlara hediye gider ki Mısır'ın (Cübuni Halum)ıonun yanında güya Varna peyniridir. Zira Çorlu sahralarında sürüler nice kere yüzbin koyunlar var Cümlesi o vadi ve çimenzarın nice bin çeşit çiçeklerinden otlayıp süt hasıl ederler.Nice bin koyuna maliktirler. Bu şehrin kıblesinde deniz kenarında Tekfurdağı bir konaktır. Kuzeyinde Kırkkilise'de bir konaktır. Batısında Edirne dört konaktır.Etrafında gayet mamur köylerden ibarettir.
Çorlu ziyaretgahları: Köprücü semtinde (Osman Dede ziyareti) bütün şehir halkı bu zata inandıklarından adaklarla gelip ziyaret ederler. (Bihiti Efendi) Vize şehrindendir. Kabre erdi, biheşte vardı. Çorlu'da zaviye sahasında gömülüdür.Merkadı taşına (Kad intekalel merhum...)diye  kendi yazılarıyla vefatlarından altı gün evvel tarih yazmışlardır. Eserleri çoktur. ((Uzun Bali Efendi) imaret müderrisi iken merhum olup medrese yakınında cadde üzerinde gömülmüş.Alim, fadıl, müellif, hadis ilminde asrın teki bir zat imiş.


Bu şehri tamam seyredip oradan batıya giderek sur kenarında viran kale yakınında kefere mahallesindeki taş köprüden geçerek (Avlan beyi) köyüne ve ordan 6 saatte (Duhan Karıştıran ) köyüne geldik. Yüz evli, bir camili, bir hanlı mamur köydür. Çorlu ve Burgaz arasında kış günleri tamam 6 saatlik büyük bir menzildir.Kışın burası ziyadesiyle çamur ve bataklık olur. Yine batıya giderek ( Burgaz) şehrine vardık.

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
MAMUR VE ŞİRİN HAYRABOLU KASABASI:
Rum Yanvan rivayetine göre Dimetoka kalesi Hacı Dimo ve Duka adlı kardeşler yapmışlardır. Elden ele geçip Sultan Orhan zamanında Süleyman Paşa,Karaca Yakup, Sarı Hoca, Kara Hoca, Karamürsel, Kocaeli, Karafoça, Karataygan, Kara Tanekır adlı kimseler ile önce Süleyman Paşa Kapı dağından gemilerle Rumeli'ye geçip İpsala'yı fetheder. İlk namaz (sala) orada kılındığından ilk saladan galat olarak kalmıştır. Sonra yetmiş nefer Karakocalar bu Hayrabolu kalesini kuşatıp güçlük çektiklerinden (nice olur, vakit var,kale fetholmadı) dediklerinde Süleyman Paşa (fetih hayrı boldur) demiş ve adı Hayrabolu kalmıştır. Bu kaleden gaziler o kadar çok ganimet malı alıp hayır yapmışlardır ki (Hayrı bol) diye adlandırılmıştır. Hala Rumeli'de Edirne Bostancıbaşısı hükmünde Al-i Osmanın develerinin kışlağıdır. Büyük deve ahırları vardır. Dergahı ali imrahor ağalarının hükmündedir. 150 akçe payesiyle şerif kazadır. Fetihten sonra kalesi yıkılmıştır. Çünkü o zaman Osmanlının kuvvet ve kudreti olmadığından, kalede mühimmat koyamadıklarından, kaleleri sevmeyüp, yıkıp geçerlermiş. Ayan ve eşrafı çoktur.
YERİNİN ŞEKİLLERİ:
Hayrabolu şehri bir düzlükte, bağlı bahçeli, akar sulu sanki küçük Edirne'dir.Mamur, süslü büyük konakları vardır. Camileri, medreseleri, üç çocuk mektebi, tekkeleri, hanları, deve kervansarayı, bekar odaları, hamamları, dükkanları, çeşmeleri vardır. Ot ve bitkilerden yoncası, terfili, kara ayrığı, duruğ otu, Kök çimeni hiç bir yerde yoktur. Su ve havası pek güzeldir. Havası avrat ile develere faydalıdır.Ziyaretgahları: Şeyh Sarban Ali dede, Sofyalı pir Ali dedenin halifesidir.Buradan doğuya 7 saat gittik.

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
MALKARA
Büyük gezgin Evliya ÇELEBÎ; hemen, hemen bütün Osmanlı Împaratorluğu'nu dolaşmış ve Malkara'yı da görmüştür. Malkara'nın 1.150 hanedan oluştuğunu, evlerinin kiremit örtülü, bakımlı bir şehir olduğunu Seyahatnamesinde belirtir. Ayrıca, şunları da ilave eder; "Gezdiğim yerlerden farklı bir yer Kömürhisar (Korudağı -Malkara).Çünkü burada büyükler gibi çocuklar da çalışıyor. Balı ve Kaşkavalı (Kaşar Peyniri) ünlü olan bu yerin Tabakhaneleri (Deri îmalathanesi) de pek ünlüdür. Bu tabakhaneler de derinin sepilenmesi için, köpek pisliği gereklidir. Sabah erkenden, eline bir sepet ve maşa alan her çocuk, sokaklarda köpek pisliği toplar. Doğru tabakhaneye götürür, böylece para kazanır. Ben bu işe şaştım." Malkara'nın, Selanik'ten İstanbul'a giden eski yol üzerinde olması, konaklama yönünden önemli bir merkez olmasını sağlamıştır.

Malkara şehri:
Buna Rumca Megalo Gro yani (ulular ulusu) derler. Bunu İstanbul'a hücum ile harap eden Sırp Kralı Despot yapmıştır. 762 (M.1360) tarihinde Rumların elinden Gazi Hüdavendigar almıştır.Fakat Kosova vakasında Sultan Murat şehit olunca Cinevizliler yine buraları istila eylediler. Bunun üzerine Koca Lala-Şahin Paşa zapteylemiştir. Rumeli eyaletinde olup örfi hakimi var. Yüz elli akçelik kazadır. Sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı, nakibüleşrafı var. Kalesi yıkılıp, yüzü güney doğuya bakar. Şehir yirmi iki mahalledir. Camilerinden (Gazi Orhan camii) kalabalık cemaati olan eski bir mabettir. Hanedanlarında, gelip geçene çeşitli nimetleri boldur. Çarşısı içinde akan
Hüsrev kethüda çeşmesinin tarihi şudur:
Bu Hüsrevane uyuna nedir didim tarih
Didi muverrih-i alim: (Bu ma-i kevserdir) Diğer bir çeşmenin tarihi: Ehl-i diller cem'olup tarihini (Kim içerse nüş canlar) didiler.Doğrusu suyu ve havası güzel bir sevilen şehirdir. Beğenilenlerinden kokulu gömeç balı, tereyağı, üzüm bağı, beyaz yağlı çöreği, baharlı kabak böreği meşhurdur. Sanatlarının en güzel mahsulü, seyyahların ellerinde gezdirdikleri silahlardır ki ona zer-deste, çelenk, meçbek? derler. Bunların çeşitlerini kızılcık, şimşir, sentiyan, yeni dünya ve abanoz ağaçlarından bu şehirdeki olgun ustalar icat edip şehirden şehre hediye gönderirler. Gayet sanatlı olup (Malkara meçiği) adiyle meşhurdur. Bunların sarı, kırmızı ve baş kılıflı olanlarını çoğunlukla taze civanlar alıp kullanırlar. Bu şehrin hanedanları, kırmızı kiremit ile örtülü ve mamur, ahalisi dahi neşelidir. Şehir, İpsala'nın doğu tarafında olup araları bir konaktan gergindir. Güneyde Firecik, kuzeyde İnecik kasabalarıda birer konak toylalık şehirlerdir. Mezarlığında (Ümmi Baba) ziyaret yeri vardır.
Buradan kuzeye yedi saat gidip (İnecik kasabası)na vardık.
İnecik Kasabası:
Marmara denizi kenarında bir mamur kasaba olup Sultan Bayezit ve Selim  vezirlerinden ve temiz Hazret-i Ebubekir sülalesinden vezir Kara-Piri paşanın yapısıdır. Hala onun vakfı olup mütevellisi örfi hakimdir. Yüz elli akçe payesiyle şerif kaza olup  Tekfur dağı kazası hekimbaşların hası olmakla, bu İnecik kazası dahi bazen ona katılır. Sipahi kethüda-yeri, yeniçeri serdarı Tekfur dağında oturur.Yeri geniş, ve verimli bir yerde olup bağlı bahçeli latif ve şirin bir bölgedir. Evleri kiremit örtülüdür. Çarşı içinde cemati bol bir camii vardır. Hanları: Kara-Piri paşa hanı gayet mamur bir misafirhanedir. Bir ziyafet evi imareti vardır ki,o da merhum Kara-Piri Paşanın hayratındandır. Kış ve yaz, gelüp geçene birer bakır tepsi içinde her adama birer çorba tası buğday ve birer beyaz ekmek, her ocak başına birer yağ kandili,ve her ata birer torba yem, vakıf tarafından verilip mihmandarlar misafirlere yumuşak başlıkla muamele ederler. Doğrusu büyük hayırdır. Bir hamamı var ki, küçüktür.İki yüz adet, yani yetecek kadar esnaf dükkanları vardır.
Hülasa Gelibolu'dan çıkalıdan beri kah kuzeye doğuya, kah batıya ve güneye gidip bu köy ve kasabaları serseri gibi gezdikten sonra batıya gidip Edirne şehrine yöneldik. Evvela İnecik kasabasından kalkıp bağ ve bostanlar içinde tarlaları, güzel umumi yolları, beğenilen kazaları geçüp (Kırk kavak) köyüne geldik.Doğrusu kırk adet kavak ağaçları bir yere gelmiş, güya hiyaban olmuş.Bu çimenlik mesireye bitişik iki yüz evli, bir cami ve hanlı mamur köy olup (Gazi Durhan) evkafıdır. Mütevellisi,bu güzel şehre zabit ve hakimdir.(Durhan Bey ziyareti): Sultan Murad Hüdavendigar beylerinden Gazi Durhan beydir. Bu köy içinde Rahmet toprağında gömüldür. Buradan kuzeye giderek (Sarıyar) köyüne geldik. Bağ ve bahçeli, han ve camii mamur Müslüman köyüdür. Buradan kuzeye giderek (Cisr-i Ergene) kasabasına geldik. Edirne şehri nahiyelerinden mamur, bağ ve bağçeli, han ve camili, kırmızı kiremit örtülü, bin iki yüz evli bir kasaba olup, hakimi Fatih'in babası Sultan Murad Han evkafı mütevellisidir. Camii, hanı, hamamı, iki yüz adet dükkanları vardır.

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
MARMARA EREĞLİSİ
BÜYÜK LİMAN VE ESKİ KALE EREĞLİ
Eskiden Kostantin Rum tarafından yaptırılmıştır. Buraya da Şam'dan Emeviler gelip, fethedip, limanına gemilerini bağlayıp,Kostantin'in kalesini kuşatıp,yarısını fethetmişlerdir.. Fetihten sonra buranın kalesini yıkmışlar ve tekrar Şam'a gitmişlerdir. Osmanlı zamanında Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Beşe (Paşa), yetmiş nefer Kara Koca ve Kara Foça adlı bahadırlar ile bu kaleyi kuşattıklarında Eli eğri adlı bir bahadır (Allah Allah) diyerek kaleye yürür ve surların beden dişine bayrak dikerek Ezan okur. Bunu duyan İslam gazileri (Tiz, Elieğri, kaleyi fetfetti) diyerek bütün hepsi kaleye hücum ederek girerler ve tamamen kaleyi fethederler. Bunun için kaleyi fetheden gazinin adını Elieğri olarak kaleye verirler. Elieğri'den değişik olarak bugün Ereğli diye söylenmektedir. Rumlar buraya (Piga Kasro)derler. Büyük bir şehir imiş. Halen kalesi deniz kenarında, alçak kayalı bir burun üzerinde, beş köşeli, taş yapı, harap bir kaledir. Ama limanı bin parça gemi alır. Dört rüzgardan da emindir. Fakat lodos, gündoğusu ve kıble rüzgarlarına ağzı açıktır. Tedbirli olarak yatarlar. Kasabası gelişmiştir. Evleri altlı ve üstlü olarak yapılmıştır. Halkın çoğu Rum kefereleridir. Müslümanları gayet iyidir. Camii ve mescidi bulunur. Osmanlı Ülkesinde üç aded Ergili şehri vardır, ama bazıları Ereğli derler. Biri Karaman Ereğlisidir ki cihan bağıdır. Biri Karadeniz Ereğlisidir ki Kastamonu iskelelerindendir. Üçüncüsü de bu Tekirdağ Ereğlisidir. Tekirdağ naibi yönetimindedir. Kethüda yeri ve Yeniçeri serdarı hepsi Tekirdağındadır. Buradan kalkıp yine doğuya doğru beş saat gittik.

URMUÇA (UMURCA) KÖYÜ 
Silivri kazasına bağlı üçyüz haneli, bir camili, güzel ve büyük bir hanlı, hesapsız bağ ve bahçeli gelişmiş bir köydür.
Buradan deniz kenarı ile altı saat gittik. Daha önceki ciltlerde anlatığımız Silivri kalesi menziline geldik. Sonra birçok kasabaları geçerek Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece kasabalarına geldik. Buradan oniki saatte 1081 Şabanın on beşinci günü (1670 senesinin 30 Ocak) atımızla, üç kölemizle, altı adet arkadaşlarımız ile hamdü şükürler olsun ol Padişah-i GBiçüne ki, bu zavallı kulu selametle;
Belde-i tayyibe mahrüse-i Kostantiniyye
Yani İstanbul'a dahil etti. Vesselam söz bitti.
Bitti.
YAZMA EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİNİN SEKİZİNCİ CİLDİ BURADA SON BULUR.

Hiç yorum yok: