https://www.turkiye.gov.tr https://www.facebook.com/Tekirdağ Fotoğrafları https://twitter.com/tekirdagsehri/ https://plus.google.com/+TEK%C4%B0RDA%C4%9E%C5%9EEHR%C4%B0 http://tekirdagsehri.wordpress.com/ http://www.flickr.com/tekirdagresimleri http://www.youtube.com/tekirdagsehri http://www.belgeselizle.com/

TEKİRDAĞ MÜZELERİ

Video izlemek için fotoğrafı tıklayınız
TEKİRDAĞ ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA MÜZESİ
Tekirdağ Müzesi 1967 yılında bugün Beden Terbiyesi Müdürlüğü'nün bulunduğu binada hizmete girmiştir. 1977 yılına kadar küçük bir teşhir salonunda hizmetini sürdürmüştür.
1976 yılında Vali Konağı olarak kullanılan bugünkü müze binası Valilik tarafından, müze olarak kullanılmak üzere Kültür Bakanlığı'na tahsis edilmiştir.
Tekirdağ Müzesi 28 Aralık 1992'de ziyarete açılmıştır.
NaipTümülüsü Odası

Taş Eserler Salonu
Perinthos (Marmara Ereğlisi), Heraion (Karaevlialtı), Byzante (Barbaros), Apri (Kermeyan) ve Tekirdağ'ın diğer ilçe sınırları içindeki örenyerlerinde bulunmuş steller, adak stelleri, heykeller, heykelciklerden oluşan taş eserler ile Naip Tümülüsü odası buluntuları sergilenmektedir.
Arkeolojik Küçük Eserler Salonu
Tarih öncesi çağlardan Bizans Dönemine kadar olan süre içinde yapılmış olan eserlerden pişmiş toprak ana tanrıça kabı, günlük kullanım kapları, krater ve amphoralar, madeni heykelcikler, kaplar, mızrak uçları, ok uçları, fibulalar, cam ve taş takılar, koku şişeleri, süs eşyaları ile madeni paralar sergilenmektedir.
Osmanlı Dönemi Tekirdağ Sancağı

Etnografya Salonu
Osmanlı ve yakın dönemlerde kullanım pişmiş toprak sırlı kaplar, ateşli ve kesici silahlar, gümüş takılar, Tekirdağ yöresi kadın ve erkek kıyafetleri, hamam takımları, el işlemeleri sergilenmektedir. Karacakılavuz dokumaları ile eski Tekirdağ yatak odası da bu bölümde teşhir edilmektedir.
Tekirdağ Odası
19. ve 20. yüzyıl başlarını canlandıran bir oda iç fonksiyonlarıyla tasvir edilmiştir.

Açık Teşhir
Müzenin beş teraslı geniş bahçesinde Tekirdağ çevresinde bulunan Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mimari parçalar, lahitler, mezar taşları, yazıtlar, sütunlar, heykeller, mil taşları ve kabartmalar teşhir edilmektedir.Ayrıca yazlık oturma mekânlarının çevresinde Osmanlı Dönemine ait Tekirdağ meydan çeşmesi ile bir sebil teşhir edilmektedir. Müze bahçesinde ziyaretçilerin ve halkın oturabileceği çay bahçesi düzenlenmiştir.
Marmara Bölgesi deniz ve kara yolları üzerindeki stratejik konumu, iklimi, tarıma elverişli toprakları, bitki örtüsü, av hayvanlarının zenginliği ile her dönemde yerleşmeye uygun önemli bir bölgedir.
Yapılan araştırmalarda Tekirdağ'ın tarih öncesi çağlarda iskân edilmiş olduğu anlaşılmıştır. Paleolitik (Eski Taş) ve Neolitik (İlk toprağa yerleşme) çağlara ait bir yerleşme yeri bulunmayan Tekirdağ'da Saray İlçesi'ndeki Güngörmez ve Güneşkaya mağaraları ile Marmara Ereğlisi'ne 4-5 km. uzaklıktaki Toptepe Höyük'te Kalkolitik Çağ (5000-3000) buluntularına rastlanmıştır. Mağaralarda kazı yapıldığında Paleolitik Çağ kalıntılarının da bulunması olasıdır.
Tekirdağ sahil şeridinde, yüzeyde yapılan araştırmalara göre yöre İlk Tunç Çağında (İ.Ö. 3000-2000) yoğun olarak iskân edilmiştir. Trakya'da Son Tunç Çağı ile Erken Demir Çağında (İ.Ö. 1400-1000) büyük bir göç dalgası olmuştur. İzlerine Ergene ve Meriç havzasında rastlanan bu göç dalgasından sonra karanlık bir dönem başlamaktadır.
Bu çağda Anadolu'da kurumlaşmış devletlerin (Hitit) varlığına karşılık, Trakya'da Proto-Thrak olarak tanımlanan ve toplumsal örgütlenme bakımından çok daha geri düzeyde toplulukların var olduğu görülmektedir.
Tekirdağ sınırları içinde de yaşamış olan Trakya'nın yerlileri Thraklar hakkındaki bilgiler son derece kısıtlıdır. Homeros (İ.Ö. 9. yy.) İlyada adlı destanında at besleyen Thraklar'dan, onların kralları Rhesos'tan, Thrakyalı kahramanlardan ve savaşçı kişiliklerden bahsetmektedir.
Tarihçi Herodotos (490-435) Thrakların yeryüzünde Hintlilerden sonra en kalabalık kavimler olduğunu ancak hiçbir zaman birlik kuramadıklarını yazmaktadır. Gerçekten Thraklar birleşik bir toplum oluşturmaktan uzak olup birbirine düşman birçok kabileye bölünmüşlerdir. İ.Ö. 5. yüzyılın ikinci yarısında, Trakya'nın Pers işgalinden kurtulmasından sonra en kuvvetli kabile olan Odrys hanedanının yönetimi altında bir Trakya kralığı kurmayı başarabilmişlerdir.
Trakya İ.Ö. 7. yüzyılda Grek kolonilerinin kurulmasıyla ticarete açılmıştır. Bu dönemde Trakya'nın Marmara kıyılarında Megaralı ve Samoslu kolonistler tarafından kentler kurulmuştur (Selymbria, Bizanthe, Perinthos). Ancak antik kaynaklar (Homeros, Herodotos, Ksenophon) ve arkeolojik bulgular koloni kentler kurulmadan önce de burada kentlerin bulunduğunu ve yerli halkın hem birbirleriyle, hem de yeni gelenlerle sürekli çatışma halinde olduğunu göstermektedir. M.Ö. 514-513 yıllarında Pers Kralı Dareus'un İskit seferinden sonra Trakya Pers egemenliğine girmiştir. Bu egemenlik M.Ö. 478-477'de Atina'nın Pers tehlikesine karşı kurduğu Attika-Delos deniz birliğinin Persler'i Trakya'dan temizlemesine kadar devam etmiştir. M.Ö. 342 yılında Makedonya Kralı II. Philip Trakya'yı topraklarına katarak Odryus krallığını kendisine bağlamış, İskender'in ölümünden sonra Trakya Lysimakhos'un egemenliğine girmiştir. M.S. 19. da Roma İmparatoru Tiberius'un Trakya'ya bir vali göndermesiyle başlayan gelişmeler M.S. 46 yılında İmparator Claudius'un Trakya'da Roma eyaletini kurmasıyla sonuçlanmış ve Trakya uzun yıllar Roma hakimiyetinde kalmıştır. M.S. 395 yılında İmparatorluğun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) içinde kalan Trakya 1453 yılında İstanbul'un fethinden sonra Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
Tekirdağ'ın en eski adı Bizanthe'dir.(Bizanthe antik kentinin yeri daha önceleri Tekirdağ’a lokalize edilmişse de, son yıllarda Barboros’da bulunan yazıtların Prof. Dr. M. Hamdi SAYAR tarafından okunması ve bölgede yapılan araştırmaların sonucu antik Bizanthe kentinin, Barboros olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.) Antik Çağda Yunanlılar bu kenti Rhaidestos; Romalılar ise Rhaedestus diye adlandırmışlardır. Kente Ortaçağda Rodosto adı verilmiştir. Kent bugünkü adını güneybatısındaki Tekfur Dağı'ndan almıştır.

BARBAROS BELDESİNİN KURULUŞU VE TARİHSEL GELİŞİM
Antik Kaynaklardan, İ.Ö 6. Yüzyılda, Propontis ( Marmara ) Denizinin kuzey kıyılarında, Samoslu Kolonistlerce kurulmuş Bizanthe adıyla anılan bir kentin varlığı bilinmekteydi. Yine Homeros, Herodot ve Ksenephon’a göre, koloni kentler kurulmadan öncede bölgede yerli halklar yaşamaktaydı.
Bizanthe antik kentinin yeri daha önceleri Tekirdağ’a lokalize edilmişse de, son yıllarda Barboros’da bulunan yazıtların Prof. Dr. M. Hamdi SAYAR tarafından okunması ve bölgede yapılan araştırmaların sonucu antik Bizanthe kentinin, Barboros olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Trakya, M.Ö.514-513 yıllarında Pers Kralı Dareios’un İskit seferi sonrasında Pers egemenliğine girmiştir. Bu egemenlik, M.Ö.478-477 da Atina’nın Pers tehlikesine karşı kurduğu Attika-Delos deniz birliği tarafından Perslerin Trakya’dan çıkarılmasına kadar devam etmiştir.
Odrys Kralı Kotys (İ.Ö.384-359) Trakları bir birlik altında toplayarak güçlü bir krallık kurmuştur. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Kersepleptes’in (İ.Ö.359-341) Makedonya Kralı II.Philip’e yenilmesiyle Trakya toprakları tamamen Makedonyahakimiyetine girer. İskenderin ölümünden sonra Trakya’ya Lysımachos egemen olur.
M.S.19 da Roma imparatoru Tiberius’un Trakya’ya bir vali göndermesiyle başlayan gelişmeler, M.S 46 yılında İmparator Cladius’un Trakya’da Roma eyaletini kurmasıyla sonuçlanmış ve Trakya Bölgesi uzun yıllar Roma hâkimiyetinde kalmıştır.
Antik dönemde küçük bir sahil kenti olan Bizanthe’nin adı sonradan Panion ve Panidos olarak değişmiş, günümüzde ise Barboros olmuştur. Kendi adına sikke darp etmiştir. Antik yerleşim alanı bugün çoğunlukla yeni belde yerleşmesinin altında kalmış olsa da, belde sahilinde, Mezarlık ve Madenler Mevkilerinde kültürel varlıkların izlerine rastlanmaktadır.
Barboros Beldesinde önceki yıllarda yapılan hafriyatlarda çıkartılarak Tekirdağ Müzesine getirilen buluntular arasında 397 Env.No’da kayıtlı iki süvarili, yüksek kabartma, mermer stel ile 323 Env.No’lu Grekçe yazıt İ.Ö. 4.yüzyıla tarihlenen eserlerdir.397 Env.No’lu mezar steli Prof.Dr. İnci Delemen tarafından “ A Grave Stele from Barboros on the Propontis” başlığı altında EPIGRAPHICA ANATOLICA 34, sayfa 189-195 de yayınlanmıştır. Halen Selanik Müzesinde sergilenen iki adet kore heykeli ( İ.Ö 6. yy ) Barboros’tan götürülmüştür. Yine sağlık ocağı hafriyatından çıkan yazıttan, inşaat alanında antik dönemde Sin Mabed’i ( tapınak ) olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Panidos’un geç dönemlerde önemli bir dini merkez olduğu bilinmektedir.
Barboros Madenler Mevkii, İ.Ö. 5. yüzyılın siyah boyalı, perdahlı karakteristik seramiğinin bolca görüldüğü bir alandır. III. Derece arkeolojik sit alanı olan bu bölgede Tekirdağ Müzesince arkeolojik sondaj kazıları yapılmaktadır.
Barboros Beldesinin hemen batısında mezarlık mevkiinde denize paralel uzanan surlar en az iki evre halinde izlenebilmektedir. Barboros Beldesince halen mezarlık olarak kullanılan bu alanın güneyinde, yoğun olarak Roma ve Bizans seramiklerinin görüldüğü sahaya, Kültür ve Truzim Bakanlığının 07.06.2006 gün ve 91024 sayılı ruhsatlarıyla Tekirdağ Müzesi başkanlığında, Trakya Üniversitesi Arkeoloji Ana Bilim Dalının katılımıyla kurtarma kazıları yapma izni verilmiş, kazılar sonucunda bu alanda 13.yüzyıla tarihlenen bir kilisenin varlığı belgelenmişti
Doğu-batı istikametinde uzanan taş ve tuğla karışımlı duvar bulgularıyla açığa çıkan kilisenin apsis genişliği 162 cm. dir. Yapının iç duvarları geometrik bezemeli, mavi ve kırmızı renkli fresklerle süslüdür. Bazı mekanlarda sigrafitto parçalarına rastlanmıştır.Bir açmada bulunan 9 ayrı iskelet bu dönemdeki gömütler hakkında fikir vermektedir..
2006 yılında gerçekleştirilen çalışmalarda ayrıca sahil kesiminde görülen surların batıya doğru devamı bulunarak gün yüzüne çıkartılmıştır. Gerek küçük buluntular, gerekse mimari elamanların ışığı etrafında incelenmesi neticesinde bu alanın antik Bizanthe kentinin Geç Roma ve Bizans dönemlerinde yayılım alanı olduğu tespit edilmiştir.
M.S. 395 yılında Bizans İmparatorluğu sınırları içinde kalan Barboros, 1353 yılında Türklerin Trakya’ya geçmesiyle başlayan süreçte, 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra tamamen Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
kaynak: Barbaros Belediyesi

HERAION TEIKHOS
Yeri: Heraion Teikhos antik kenti, Tekirdağ il merkezinin 15 km doğusunda, İstanbul-Tekirdağ karayolu üzerinde, Çitlembik Çayı'nın ağzının doğu yakasında, Karaevli Köyü'nde, Karaevlialtı Mevkii olarak adlandırılan bölgededir. Önceki yıllarda Karaevlialtı'nın antik Mokasura yerleşmesi olduğu düşünülmüştür [Taşlıklıoğlu 1961:1; Taşlıklıoğlu 1971:93]. Herodotos'un da söz ettiği [IV, 90] bir yerleşme olan Hieron Teikhos, Samos kolonisidir ve daha sonra Hiereo olarak anılmıştır [Sayar 1990:214].
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Tarla görünümünde olan alanda, günümüzde artık çalışmayan Salat Yağ Fabrikası antik kentin bir kısmının üzerinde yer almaktadır. Bu fabrikanın LPG dolum tesisi olarak kullanıma açılması söz konusu olduğunda, tahribatı önlemek için hızla kazı çalışmalarına başlandığı belirtilmiştir.

TARİHÇE
Araştırma ve Kazı: Z. Taşlıklıoğlu tarafından Trakya'da Epigrafya Araştırmaları sırasında incelenmiş bir bölgedir. Ancak o dönemde Karaevlialtı Köyü'nde Mokasura lokalize edilmekteydi. V. Sevin tarafından 1980-81 yıllarında Kuzey Marmara kıyı şeridinde araştırma yapılmış ve buradan da seramik parçaları toplanmıştır. M. Özdoğan'ın bölgede yapıtığı yüzey araştırmalarında ise Klasik Dönem'e ait seramikler toplanmıştır. 2000 yılında Tekirdağ/Karaevlialtı Mevkii'nde, tarla olarak kullanılan bir arazide, Tekirdağ Müzesi işbirliğiyle, N. Atik ve M.A. Işın tarafından ilk kazılar başlatılmıştır. Kazı öncesi bölgede yüzey araştırması gerçekleştirilmiştir. Kazı 2002 ve 2003 yıllarında bürokratik nedenlerle kesintiye uğramış, 2004 yılından itibaren devam edilmiştir.
Tabakalanma: MÖ 4. yy buluntuları ele geçen alanın hemen yanındaki tabakada, yaklaşık aynı seviyede Demir Çağı'na tarihlenen çanak çömlek parçalarının ele geçmesi, Kral Kersebloptes dönemi yapısının Demir Çağı kültür katının üstüne oturtulmuş olduğunu göstermiştir.
Buluntular: Mimari: 2000 yılı kazısında ilk sondajda MÖ 4. yy'a ait kulesi olan bir sur açığa çıkartılmıştır. Çalışma genişletildiğinde şehrin kuzey kapısı olduğu anlaşılmıştır. 2001 yılında şehrin Akropol Suru'nun içerisinde çalışılmıştır. Aynı yıl devşirme malzemelerden büyük mermer bir avlu ve onun etrafını çeviren duvarlar bulunmuştur. Buluntular ile burada bir Asklepios Tapınağı olması gerektiği düşünülmüştür [Atik (N) 2002: 67]. Çanak Çömlek: V. Sevin tarafından yapılan yüzey araştırması buluntuları arasında en eski olarak değerlerdirilen seramikler, lotus yapraklarıyla bezenmiş Doğu Yunan türünde tabaklardır. Yaban Keçisi Üslubu'ndaki bu tabaklar MÖ 7. yy'ın son çeyreğine aittir. Bunlardan özellikle kalın krem astarlı olan bir tanesi [Sevin 1986:550, lev. 301a] gerek astarının kalınlığı gerekse boş alanları doldurmada kullanılan motifleri nedeniyle diğerlerinden biraz daha erkene, Rodos A evresinin ikinci bölümüne, başka bir deyişle Orta Rodos A evresinin ikinci bölümüne tarihlendirilmiştir. Bulunan diğer üç parça çok ince beyazımsı astarıyla Yaban Keçisi Üslubu'nun MÖ 600 yıllarından itibaren başlayan B evresine ait olduğu düşünülen tabaklardır [Sevin 1986:551, lev. 301b-d]. M. Özdoğan tarafından yapılan yüzey araştırmalarında da Klasik Dönem'e tarihlenen seramikler toplanmıştır [Özdoğan 1982a:40, res. 5]. 2001 yılında Akropol'ün kuzeydoğusunda gerçekleştirilen bir sondajda MÖ 4. yy'a ait kırmızı figürlü kaplar ele geçirilmiş, bu tabakanın hemen altında Demir Çağı çanak çömleğine rastlanmıştır [Atik-Işın 2006:48]. Aynı yerde MÖ 4. yy'ın ilk yarısına tarihlenen bir Sinope amphorası bulunmuştur. Kazıda MÖ 5. yy'ın ortalarından 4. yy'ın ikinci çeyreğine kadar tarihlenen yalın siyah firnisli ve iç yüzleri kazıma, rulet ya da palmet damgalı Attika seramikleri bulunmuştur [Koçel-Erdem 2002:57]. Amphora, krater, pelike, hydria, kylix, pyxis, askos, guttus, lekanis, bodur lekythos, alabastron parçaları bulunan formlar arasındadır. Kerch Vazoları üslubunda bir krater gövde parçası üzerinde MÖ 5. yy sonlarının önemli ressamlarından Meidias Ressamı tarzında Nike betimi vardır [Koçel-Erdem 2002:60, şek.7]. MÖ 4. yy'ın ilk yarısında yaygın olarak üretilen palmet desenli, bodur lekythos ve aynı tarihten ÔBulas Grubu' kapları adıyla anılan bodur lekythos ve alabastronlar bulunmuştur [Koçel-Erdem 2004] Figürin: Kapının batısında, Akropol surunun güneyinde tahtta oturan bir kadın figürini bulunmuştur. Tahtının arkası boyun hizasına kadar yükseltilmiş olup, köşeli olarak şekillendirilmiştir. Khiton giymiş figürinin başı yoktur. Figürin MÖ 6. yy sonu 5. yy başına tarihlenmektedir [Atik (N) 2004:45, res. 2]. Kapının girişinde, surun yakınında bulunan Aktör (Komedyen) figürini MÖ 4. yy ortalarına tarihlenmektedir [Atik (N) 2004:46, res. 3]. Mermer avlulu yapıda adak figürinleri bulunmuştur. Akropol kuzey kapısının civarında MÖ 5. yy'a ait pişmiş toprak, yaklaşık 19 cm yüksekliğinde Satyr başı bulunmuştur [Atik-Işın 2006:49, res.3]. Sikke: 2000 ve 2001 yılında Akropol'de yapılan kazılarda dolgu toprağı içinde MÖ 5.-3. yy'lara ait sikkeler bulunmuştur. Kazı çalışmalarında, Odrys krallarından Hebryzelmes dönemine (MÖ 390/87-383) tarihlenen -en erken sikke buluntusu olan- sikkenin ön yüzünde diademli ve sakallı bir tanrı betimi, arka yüzünde kotyle ya da kypsela vardır. Sikkede Hebryzelmes'in adının ilk dört harfi olan "EBPY" yazısı yer alır. Tanrı Zeus veya Apollon başı olarak yorumlanmıştır [Dönmez-Öztürk 2003:49]. Kersobleptes dönemine tarihlenen diğer bir sikkenin ön yüzünde kadın başı, arka yüzünde kotyle ya da kypsela betimi ve Odrys krallarından Kersobleptes'in (MÖ 359-42/1) adının ilk üç harfi olan "KEP" yazısı vardır. Mezar: Akropol sur duvarları içinde, devşirme malzeme ile şekillendirilmiş sağlıkla ilgili işlevi olan yapıda Arkaik ve Klasik Devir mezar taşlarının duvar örgüsü ya da döşemelerde kullanıldığı anlaşılmıştır [Atik-Işın 2006:49, res.8, 10]. Hayvan Kalıntıları: Mermer avlulu yapının bir köşesinde ezilmiş, yakılmış, kül haline getirilmiş -giysilere renk vermekte ve ilaç yapımında kullanılan- bir çeşit deniz minaresi kalıntısı (mureks) bulunmuştur. Diğer: Mermer avlulu yapıda tıp aletleri bulunmuştur. Kral Kersebloptes dönemine ait -yangın geçirmiş bir tabakadan- ahşap dokuma tezgahı ve ağırlıkları bulunmuştur.
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Kazı öncesi gerçekleştirilen yüzey araştırmasında ele geçirilen taş alet, çanak çömlek gibi küçük buluntularla yerleşimin MÖ 3. binyıldan MS 13. yy'a kadar kesintisiz iskan gördüğü tesbit edilmiştir [Atik-Işın 2006:47]. Geniş bir alana yayılmış olan bu Thrak yerleşimi uzun süre, büyük bir ihtimalle Thraklar'ın Anadolu'ya geldikleri Demir Çağı'ndan itibaren iskan edilmiş, Klasik ve Hellenistik Devirde parlak dönemlerini yaşamış, varlığını Bizans Dönemi'nin sonuna kadar sürdürmüş bir liman kentidir. Kral Kersebloptes dönemi yazılı kaynaklardan iyi bilinmektedir. Klasik Devir-Erken Roma Dönemi'ne ait çanak çömleklerin bir kısmının bölgede üretildiği de anlaşılmıştır [Atik-Işın 2006:50]. Çanak çömlek buluntuları, önemli bir liman kenti konumundaki antik kentin çevresi ile yürüttüğü yoğun ticaret ilişkilerini ve zenginliğini göstermektedir. Bu ticaret ilişkileri sonucunda dönemin modası olan zengin bezemeli çanak çömlekler Klasik Dönemlerin önemli üretim merkezi Yunanistan'ın Attika Bölgesi'nden buraya ithal edilmiştir [Koçel-Erdem 2003:48].
Karaevli Harekat Tepe Tümülüsü
Karaevli Harekat Tepe Tümülüsü:
Tümülüsün orijinal yüksekliği 22 m olup çapı 97 m kadardır. Tümülüste yapılan kazı sonucunda Trak Odyris Kabilesi krallarından Kersepleptes'e ait olduğu düşünülen sandık mezar buluntularıyla birlikte ele geçmiştir. Buluntular arasında altın kaplama boncuklarla süslü erguvani renk kraliyet elbisesi, meşe dalı şeklinde kraliyet tacı, sarmaşık dalı şeklinde Diyonizos Rahipliği tacı, bir kraliyet yüzüğü, ayaklarında sandaletleriyle ele geçmiştir.
Naip TümülüsüNaip Tümülüsü

Naip Tümülüsü:
Naip Köyü'nün çanakçı ovasında doğal bir sırt üzerinde yaklaşık 17 m yüksekliğinde 90 m çapında bir tümülüstür. 1984 yılında kazısı yapılmıştır. Tümülüsün içinde bir dramos, dramostan sonra merdivenle ulaşılan bir mezar odası bulunmaktadır. Mezar odasında mermerden bir ölü yatağı, bir ziyafet masası, iki adet te sehpa bulunmaktadır. Küçük buluntular arasında gümüş kaseler, gümüş kepçe, gümüş süzgeç, bronz kandil, bronz kandil ayağı, bronz kalkan, bronz at koşumları, altın düğmeler yer almaktadır. Gömülen kişinin mezar yatağı üzerindeki kemikleri bulunamadığından kişinin kimliği konusunda buluntular üzerindeki araştırmalar sonuç vermemektedir. Mezar İ.Ö. 350 yılına tarihlenmektedir.
Video izlemek için fotoğrafı tıklayınız.TEKİRDAĞ NAMIK KEMAL EVİ MÜZESİ
Tekirdağ’da, Orta Cami Mahallesi Namık Kemal Caddesi’ndeki XIX. yüzyıl Osmanlı evi aslına uygun biçimde Namık Kemal Derneği, İl Özel İdare, Tekirdağ Milli Eğitim Vakfı, Tekirdağ Belediyesi ve gönüllü kuruluşların ortak çalışmaları ile Namık Kemal Evi olarak üç katlı yapılarak düzenlenmiş ve 21 Aralık 1993’de ziyarete açılmıştır. Evin düzenlenmesinde araştırmacı Mehmet Serez’in de büyük katkıları olmuştur. Tekirdağ sivil Osmanlı yapılarından olan üç katlı bu ahşap evde Namık Kemal ile ilgili dokümanların yanı sıra yöreden toplanmış etnoğrafik eserler de sergilenmektedir.
Geniş bahçe içerisindeki evin bodrum katında büyük panolarla donatılmış bir sergi salonu bulunmaktadır. Mermer döşeli zemin katın holünde Atatürk ve Namık Kemal’in portreleri bulunmaktadır. Ayrıca burada bir teşhir dolabı, Namık Kemal’in Bolayır’daki mezarının ve II.French Rakoczi’nin yağlı boya tablolarına yer verilmiştir. Sofadaki iki büyük panoda Namık Kemal’in ismini taşıyan yerler, basında çıkan haberler, belgeler, ailesine ait fotoğraflar ile Tekirdağ’ın eski resimlerine yer verilmiştir. XIX. yüzyıl ev ve el işleri, aydınlatma araçları kahve ve çay takımları da onları tamamlamaktadır.
Sofanın sol kenarında Ahmet Yavuzkurt Tekirdağ Mutfağı odası görülmektedir. Burada davlumbaz, maltız, ocak, sergen, tel dolap, sinili Tekirdağ sofrası, gömme su kazanları, tırtıllı ve kapaklı bakır sahanlar, bakraç serisi, tahta kaşıklık, sürahi ve testiler, Ekmek pişirmeyi gösteren yağlı boya tablolar, yayıklar, bulgur taşları, nişasta ve hamur tekneleri, kahve dolapları, kahve tokmakları, baklava tepsileri, turşu kapları, yaprak basılan küpler, sepetler teşhir edilmektedir. Böylece bu bölümde Tekirdağ mutfağında kullanılan tüm eşyalar teşhir edilmektedir.
Evin eski kiler odası dekore edilmiş, 19. Fırka ve Atatürk Odası olarak düzenlenmiştir. Burada Yarbay Mustafa Kemal'in 2 -20 Şubat 1915’de 19. Fırkayı (Tümen) kurduğu Redif Kışlası, Sahil Kışlası, Eski iskeleler, Gelibolu yarımadası savunmasında tümü şehit olan 57. Alay Şehitliği’nin, 19. Fırka kumandanlarının fotoğrafları, Harf İnkılâbı ile ilgili olarak 23 Ağustos 1928’de Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, Tekirdağ seyahati ile ilgili fotoğraflar ve belgeler, 1936 Muratlı, Çorlu, 1937 Trakya Manevraları ile ilgili fotoğraflar T.B.M.M. Başkanı olarak Tekirdağ Türk Ocağına yolladığı yazılar görülmektedir. Marmara Bölgesi ve Piri Reis'in Dünya haritası da bu bölümde bulunmaktadır.
Evin I. kata çıkan merdiven başında Namık Kemal’in torunu ile resmi, bulunmaktadır. Tekirdağ Muratlı arasında Sırtköy’de rahatsızlanıp vefat eden Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, Anadolu fatihi Sultan Alparslan, Rumeli fatihi Şehzade Gazi Süleyman Paşa'nın salla boğazı geçişini gösteren tablolara da burada yer verilmiştir.
Evin üst katı eski bir Tekirdağ evinin misafir odası olarak düzenlenmiştir. Burada
alçak bir sedir, arka yastıkları, köşe yastıkları, kilimler, Selânik mangalı, ceviz konsol ve büyük aynası, gömme ahşap yatak odası dolapları, camla muhafaza edilen Tekirdağ'ın gelin kıyafetleri dallı ve bindallılar, buhurdanlık, yağlıklar, çeyiz bohçaları, çemberler, para keseleri teşhir edilmiştir.
Mehmet Serez Tekirdağ Araştırmaları ve Basın Odasında; Tekirdağ’da doğan, görev yapmış olan ünlüler, Tekirdağ'da son 30 yılda çıkan gazete ve dergi koleksiyonları, tiyatro ve musiki sanatkârlarının eser ve resimleri bulunmaktadır.
Gömme camekânda, Namık Kemal'in valilik yaptığı yerlerin, Gelibolu, Midilli, Rodos, Sakız adasının 1883 yılında çekilmiş fotoğrafları bulunmaktadır, Namık Kemal'in eserlerinin yer aldığı başka bir camekân ilgi çekmektedir. Salonda Namık Kemal, eski Tekirdağ konağı, Uzunköprü eski bir cadde tabloları ile el işi eserler vardır. Büyük bir camekân içinde çuha namazlık, Namık Kemal'in Londra'da çıkardığı Hürriyet Gazetesi'nden ilk makalesi, mektupları ve tercümeleri teşhir edilmektedir.
Namık Kemal’e ayrılan odada ise Namık Kemal'in dedesi Tekfurdağ Mutasarrıfı Abdüllatif Bey ve 6 yaşında Namık Kemal, piyano, ayna, şairin öz geçmişi, soy kütüğü, adını koyan Tokatlı Ali Rıza Hafız’ın karakalem resmi, seccadeler ve Namık Kemal yağlı boya tablosuna yer verilmiştir.
Video izlemek için fotoğrafı tıklayınız
TEKİRDAĞ RAKOCZİ MÜZESİ
Macar Prensi II. Frenc Rakoczi, Ertuğrul Mahallesi Barbaros Caddesi üzerindeki 32 no.lu evde 1720-1735 yılları arasında 15 yıl yaşamıştır. Bu ev Macaristan Hükümeti tarafından 1932 yılında satın alınarak müzeye dönüştürülmüştür.
Macaristan’daki Rakoczi ailesi XVII. yüzyıl başlarında en zengin toprak sahiplerindendi. Bu aileden üç kişi Osmanlıların himayesi altında Erdel tahtına geçmiştir. Frenc Rakoczi (1676–1735) Avusturyalılara karşı Macar ayaklanmasının başına geçmişti. Bu arada 1704’de Erdel Beyi seçilmiş, sonra da 1705 de hükümdar ilan edilmişti. Anca bu bağımsızlık savaşı başarısız olmuş, II. Frenc Rakoczi Polonya ve Fransa’da bir süre yaşadıktan sonra 1717’de Osmanlılara sığınmış ve ölümüne kadar Tekirdağ’da Sultan III. Ahmet’in onun için satın aldığı evde yaşamıştır.
Racokzi Tekirdağ’da birbirine yakın 24 evde yaşamıştır. Sonradan bunlar birleştirilmiş ve bir konak görünümünü almıştır. Bu yapılardan günümüze gelebilen tek yapı konağın yemekhanesidir. Rakoczi’nin ölümünden sonra Macaristan’da Onun adına bir müze yapılması düşünülmüş, bunun için evin bezemeleri, iç donanımı Rakoczi’nin külleri ile birlikte götürülmüştür. Ancak I. Ve II.Dünya savaşı nedeniyle Macaristan’da bu müze fikri gerçekleşememiştir. Bunun üzerine Macaristan hükümeti Tekirdağ’daki yapıyı 1931–1932 yıllarında bir Macar mimar tarafından restore ettirmiş ve müze haline getirmiştir. Bundan sonra 1981–1982 yıllarında Tekirdağ’daki evin restorasyonu bir kez daha yaptırılmış, bu arada daha önceden sökülerek götürülen yemek salonunun kabartmalarının kopyaları hazırlanmış ve eski yerlerine yerleştirilmiştir.
Müze girişindeki Türkçe ve Macarca kitabelerde evin ne maksatla restore edildiği yazılıdır. Ayrıca giriş holünde II.French Rakoczi’nin büyük boyda yağlı boya tablosu bulunmaktadır.
Müzede II.Frenç Rokoczi’nin döneminde kullanılan eşyalar ile onun yaşamı ile ilgili belgeler müzede sergilenmektedir. İkinci katta da Rakoczi ile birlikte Macaristan bağımsızlık savaşına katılanların yağlı boya resimleri bulunmaktadır. Ayrıca bu ev eski bir Tekirdağ Osmanlı evinin özelliklerini taşımaktadır.

Hiç yorum yok: